15 Ekim 2012 Pazartesi

Öfkeli Çocuk...


 

Evvel zaman iken, deve tellal iken, saksağan berber iken.. Ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken..
Çok iyi yürekli bilge bir adamın öfkesine hakim olmayan her şeye kızan ve insanların kalbini kıran bir oğlu varmış. Aslında özünde iyi bir çocukmuş. Fakat öfkesine yenik düşüp herkesin kalbini kırıyormuş. Böylece bir müddet sonra hiç arkadaşı kalmamış. Hatasını anlayan çocuk babasının yanına gelmiş ve artık öfkelenmek istemediğini söylemiş. Babasıda tamam demiş. Oğluna bir çuval çivi vermiş ve arka bahçedeki çitlere her sinirlendiğine bir çivi çakmasını istemiş.  Çocuk ilk hafta çuvalı yarılamış. Ama ilerleyen günlerde çaktığı çivi sayısı gittikçe azalmış. Çocuk öfkesine hakim olmayı başarıyormuş artık. “Babacığım artık hiç çivi çakmıyorum. Çünkü sinirlerime hakim olmayı öğrendim” demiş. Babasıda ; “Aferin oğlum. Şimdi bir şey daha isteyeceğim senden.. Her öfkene hakim oluşunda bir çiviyi sökeceksin” demiş. Çocuk babasının sözünü dinlemiş ve her öfkelendiğinde  bir çivi sökmüş. Nihayet çitteki bütün çivileri sökmüş. Babasını çağırıp göstermiş. “Bak baba bütün çivileri söktüm.” Babası çocuğun başını okşayıp “Aferin oğlum. Şimdi söyleyeceklerimi asla unutma. Bak bu çitlere çivilerin açtığı delikler duruyor ve hiçbir zamanda kapanmayacak eskisi gibi olmayacak. Eğer sende öfkelendiğinde buradaki çivileri sökmek yerine arkadaşlarına bağırsaydın onlarında kalbinde böyle delikler oluşacaktı. Özür dilesende kırıldığını unutmaycaktı.” Çocuk öfke ile hareket edip kalp kırmanın ne kadar kötü olduğunu iyice anlamış. Bir daha kötü davranmamaya arkadaşlarının kalbini kırmamaya söz vermiş. Ve bu delik çitleri hiç unutmamış..

26 Eylül 2012 Çarşamba

ÖKSÜRÜK...

Sonbahar yüzünü gösterdi. Artık güneşli sıcak günlerle yavaş yavaş vedalaşma zamanı geldi.. Mevsim geçişleri beraberinde grip ve nezleyide getiriyor. Tabi aranızda benim gibi yazın ortasında grip olmayı başaranlarda vardır:) Ancak benim sizinle bu defa paylaşmak isteğim şey bizde ve çocuklarımızdaki kuru öksürükle ilgili.. Öksürük şurupları maalesef Öykü'de işe yaramıyor. Kaç çeşit şurup içti bir faydasını göremedik. Ancak etkili bir yöntem var. Paylaşmak istedim belki bilmeyenler vardır.. Toz zencefili alın bir çay kaşığının ucundan biraz fazla balla karıştırın. Zencefilin tadı acı olduğu için çocuklar yiyemez diye az koyuyoruz. Çocuğunuza zencefilli balı birkaç gün yedirin öksürüğün kesildiğini göreceksiniz. Bir başka yöntemde taze zencefili alın limonla birlikte kaynatın. Ilıdıktan sonra balla karıştırıp şerbet yapın. Kendinizde çocuğunuzda içebilir.. Ancak hatırlatmalıyım 1 yaşından küçük çocuklara bal vermiyoruz. Çorbalarına ya da sürüne zencefil tozu katabiliriz. Çay kaşığının ucuyla karıştırırsanız verdiğiniz çorbanın ya da sütün tadını değiştirmez böylece çocuğunuz rahatlıkla beslenebilir, diğer türlü içmek istemiyorlar haklı olarak:) İşte böyleee.. Sağlıklı günler diliyorum tüm yavrulara ve ailelerine...

24 Temmuz 2012 Salı

Güneş Kremi


Güneş kremleri şu sıralar gündemden düşmüyor. Sebebide cilde zarar veren, yaşlandıran güneşten korunmak için sürülen güneş kremlerinin güneşin kendisinden daha zararlı olması. Paraben içeren ki -uzun raf ömrü olan her şeyde var- güneş kremlerinden uzak durmak gerekiyor. Zira çok yüksek kanser riski var. 50 faktör ile 30 arasında sadece %3’lük bir koruma farkı varmış ki içerdiği kimyasalların faktör arttıkça çoğaldığını düşünürsek zararı yararından çok demektir. Doğal olan güneş kremlerini tercih etmek gerekiyor. Özellikle bebeklere kimyasal içerikli güneş kremi sürmemeli.. Güneş kremlerinin içerdiği kimyasallar çocukların erken ergenliğe girmesine sebep olabiliyor. Özellikle kız çocukları için daha büyük risk söz konusu..



Güneşten korunmak için yapılması gereken birkaç maddeyi sıralayalım;



12-17 saatleri arası bebekler, küçük çocuklar dışarı çıkmasa daha iyi olur. Çıkmak zorunda iseler gölge yerler tercih edilmeli. Yüzlerini enselerini kapatacak şapkalar giydirmeli. Kumda oynamakta ısrarcılarsa şort yerine uzun ince bir pantolon ve uzun kollu bir tişört tercih edilebilir. Yada sadece kollara güneş kremi sürülebilir. Tabi en önemlisi hangi güneş kremini kullanacağız? Ekolojik/organik sertifikalı ürünler tercih edilmeli.



Peki güneş kremini nasıl kullanmalıyız?



Güneş kremlerini masajla iyice cilde yedirerek sürmek etkisinin azalmasına sebep oluyor. Buyüzden bolca ve yedirmeden sürmeli. Tabi geçen yıldan kalma ürünlerede dikkat! İki yaz aynı kremle geçmez. Son kullanma tarihini geçmemiş bir ürün kullanmalı.. Tabi kere güneş kremini sürdük bırakmıyoruz. Düzenli aralıklara kremi tekrarlamalı..  Böylece iyi bir yaz geçirmek ve güneşin zararlı etkilerinden kurtulmak mümkün olabilir.

11 Temmuz 2012 Çarşamba

Bebeklerde Diş Temizliği...

Çocuklar güldüğü zaman güneş açar içimizde. İnci gibi minik  dişleriyle tatlı tatlı gülümserler... Ancak bu minik beyaz incilerde görülen lekeler ya da çürükler hem görsel açıdan hem de bebeklerimiz için ağrılı sıkıntılı bir süreç oluşturur. Çürüklerden korunmak için doğumdan itibaren ağız bakımına başlamalıyız. Anne sütü aldıktan sonra  ya da biberonla beslendikten sonra temiz bir tülbent ya da gazlı bezi ıslatarak bebeğin damakları silinmeli. Gece yatarken ballı yada pekmezli süt verilmemeli ya da ardından su içirilerek ağız temizlenmeli. Uykuda biberonla süt içmeside sakıncalı. su içmeliymiş açıkçası ben bunu pek yapabileceğimizi sanmıyorum. ama deniycez:) Sabah kahvaltıdan sonrada ağız içi temizlenmeli.  Yine tülbentle silinip su içirilebilir. Dişler çıktıktan genelde 1,5 yaşından sonra çoğu çıkmış oluyor küçük bir fırçayla macunsuz olarak fırçalatma alıştırmalarına başlanabilir.. Tabi tam temizleyemeyecekleri için fazla şekerli gıda tüketmelerine izin vermemeli havuç veya elma gibi diş temizliğine yardımcı gıdalar tercih edilmeli. Ayrıca bunlar dişleri kaşınan çocuklarada iyi gelir. Eveett sevgili anneler babalar ağız ve diş sağlığı çok önemli. Minik yavrularımızın kocaman beyaz gülüşlerinin daim olması için yine iş bize düşüyor. Hadi hep beraber diş fırçalamaya..

27 Haziran 2012 Çarşamba

Onu kim besleyecek?

Sinem ailesi ile tatile giderken birden bebeğini evde unuttuğunu farkeder ve ağlamaya başlar;

-Bebeğim evde yalnız kaldı. Onu kim besleyecek? Üşüyünce üstünü kim örtecek?

13 Haziran 2012 Çarşamba

BEBEKLERDE YASTIK KULLANIMI...

Merhaba yine uzun bir aradan sonra bloğuma dönüş yaptım. Malum iş, okul derken zaman akıp gidiyor. Biraz geç döndüm ama çooook önemli bir konu hakkında bilgi getirdim. Bebeklerde yastık kullanımı..

Okuduğum kaynaklardan özetle bebeklerde yastık kullanMAyın... Omurilik ve kas gelişimi için sırt üstü yatması gerekiyormuş. ayrıca boyunları kısa olduğu için nefes alımı açısındanda yastıksız yatması Onun daha rahat uyumasını sağlayacak. En önemlisi yastıkla yattığında  BOĞULMA tehlikesi var. Bebekler döndüklerinde ağızları yastığa gömülü kalabilir ve kendini tekrar döndürmeyi başaramadığı için havasız kalıp Allah korusun boğulabilir. Yalnız 0-6 aylık döneminde özellikle çok kusan bebekler için ince bir yastık kullanımı olabilir. Çünkü sütün geri gelmesi veya kusmada boğazı doldurduğu için nefes alımını keser. Ancak  bebeğiniz sağa yan pozisyonda olması ve yastığın boynu desteklemesi gerekiyor. Bunun için aslında alternatifler var. Mesela bebeğin başı yukarıda kalacak şekilde yataklar var. Bebeğiniz büyüyene kadar bunlardan kullanabilirsiniz. Fiyatlarıda uygun, portatifler yanınızda taşıyabilirsiniz.. Yani arabasına konulabilir.  Pek çok doktor 2 yaşından sonra yastık kullanımına başlanabileceğini söylüyor.Bebeğinizin durumuna özel formüller geliştirebilirsiniz ama bu konuyuda doktorunuza danışmayı unutmayın... Mutlu bebekler mutlu aileler...

24 Nisan 2012 Salı

Eeeee.... Eeeee.....

Hepimiz annelerimizden ninelerimizden ninniler dinleyerek büyüdük. sonra bizim çocuklarımız oldu . Bizde büyüklerimizden duyduğumuz, kulaktan dolma ezberlediğimiz ninnilerle çocuklarımızı büyütmeye çalışıyoruz. İşte size bir kaç ninni...


20 Nisan 2012 Cuma

Uzun bir Ara...

Uzunca bir aradan sonra klasik sayılabilecek bir masalla sizlerle birlikteyim. Ancak çok yakın zamanda özgün hikayeleri Öykü'nün Masalları'nda sizlerle paylaşacağım.. Takip etmeye devam edin:))

Yoksul Oduncu

Yoksul bir oduncu, ıssız bir ormanın kıyısındaki küçük bir kulübede karısı ve üç kızıyla birlikte oturuyormuş. Bir sabah yine işine giderken karısına demiş ki "Bugün öğle yemeğimi büyük kızla ormana gönder. Çünkü öğleye kadar işimi bitiremeyeceğim. Kız yolunu şaşırmasın diye yanıma bir torba darı alıp yollara serpeceğim." Güneş ormanın tepesine kadar yükselince, kız bir tas çorbayla yola çıkmış. Fakat ormanlarda, kırlarda uçuşan serçeler, çayır kuşları, ispinozlar, kara tavuklar, kanaryalar darı tanelerini çoktan toplayıp yemişlermiş. Bu yüzden kız yolu bulamamış. Gün batıncaya, gece oluncaya kadar sağ ve esen dolaşıp durmuş. Gecenin karanlıkları içinde ağaçlar uğulduyor, baykuşlar ötüyormuş. Kızın içine bir korku girmeye başlamış. O sırada uzakta, ağaçların arasında parıldayan bir ışık görmüş. "Orada insanlar olsa gerek. Bunlar beni gece yanlarında misafir ederler" diye düşünmüş; ışığa doğru ilerlemiş. Çok geçmeden bir evin önüne varmış. Pencerelerinde ışık görünüyormuş. Kız kapıyı çalmış. İçeriden boğuk bir ses "gel" diye bağırmış. Kız evin karanlık taşlığına girmiş. Odanın kapısını vurmuş. Aynı ses "girsene içeri" demiş. Kız kapıyı açtığı zaman saçı sakalı bembeyaz bir adamın masanın başında oturduğunu görmüş. Adam yüzünü iki eliyle kapamışmış. Ak sakalı masanın üzerinden yere kadar uzanıyormuş. Sobanın yanında üç hayvan uzanmış, yatıyormuş: küçük bir horoz, mini bir tavuk, alaca tüylü bir inek.. Kız başından geçenleri yaşlı adama anlatmış. Geceyi geçirmek için ondan bir yer istemiş. Adam hayvanlara seslenmiş "güzel tavuk, güzel horoz, alacalı güzel inek! Ne dersiniz buna siz? " Hayvanlar hep bir ağızdan "bizce uygun" demişler. Yaşlı adam kıza dönerek "burada her şeyden bol bol var! Haydi ocağa git, bize akşam yemeği pişir" demiş. Kız mutfakta ne aradıysa bulmuş. Güzel bir yemek pişirmiş, ama hayvanları hiç düşünmemiş. Doldurduğu tabakları sofraya getirip koymuş. Ak saçlı adamın yanına oturmuş, karnını tıka basa doyurduktan sonra "o kadar yorgunum ki demiş, uzanıp uyuyacağım yatak nerde? " Hayvanlar seslenmişler "onunla yedin içtin bizleri düşünmedin. Geceyi nerede geçirirsen geçir! Bunun üzerine yaşlı adam "haydi merdivenden yukarı çık. Orada iki yataklı bir oda göreceksin. O yatakları düzelt, beyaz keten çarşaflarını yay. Biraz sonra ben de gelip yatarım" demiş. Kız yukarı çıkmış. Yatakları düzeltip çarşaflarını yaydıktan sonra, yaşlı adamı beklemeden, bunlardan birinin içine girip uzanmış. Bir süre sonra ak saçlı adam gelmiş. Elindeki ışığı kızın yüzüne tutmuş. Başını sallamış. Kızın derin uykuda olduğunu görünce döşemedeki kapağı açmış. Kızı, odanın altındaki mahzene indirmiş.

4 Nisan 2012 Çarşamba

Seçici Konuşmamazlık


by Emre GÜLER
Öykü henüz konuşamıyor ancak kendinden büyük abla ve abilerinin yaşadığı bir sorun vardı. Çocuklar evlerinde gayet neşeli hatta bi hayli dilbazken anaokulunda arkadaşlık kuramayan son derece sessiz oluyorlar. Eve  biri gelince annesinin eteğinin arkasından çıkmayan çok utangaç çocuklara dönüşüyorlar. Zaman gazetesinde tamda bu konu üzerine kaleme alınmış yazıyı sizinle paylaşıyorum. Aranızda bu sorunu yaşayanlar veya çevresinde sıkıntısını çekenler olabilir. Aslında her anne-babanın okuması lazım henüz konuşma çağında olmayan bebeklerimiz olabilir ama bizim davranışlarımız onların yaşamlarını etkiliyor. Bilgi sahibi olursak çocuğumuz böyle bir sorun yaşamaz yada uzun sürmez ona yardımcı olabiliriz.. Neyse lafı çok uzattım buyrun okuyun beyler bayanlar.. 

30 Mart 2012 Cuma

Adalet Diyarı

İstanbul'un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet bütün mahkumleri serbest bırakmıştı. Fakat bu mahkumların içinden iki papaz zindandan çıkmak istemediklerini söyleyerek dışarı çıkmadılar. Papazlar Bizans imparatorunun halka yaptığı zülüm ve işkence karşısında ona adalet tavsiye ettikleri için hapse atılmışlardı. Onlar da bir daha hapisten çıkmamaya yemin etmişlerdi.

Durum Fatih'e bildirildi. O, asker göndererek, papazları huzuruna davet etti. Papazlar hapisten niçin çıkmak istemediklerini Hazreti Fatih'e de anlattılar. Fatih o dünyaya kahreden iki papaza şöyle hitap etti:

— Sizlere şöyle bir teklifim var: Sizler İslam adaletinin tatbik edildiği memleketimi geziniz, müslüman hakimlerin ve müslüman halkımın davalarını dinleyiniz. Bizde de sizdeki gibi adaletsizlik ve zulüm görürseniz, hemen gelip bana bildiriniz ve sizler de evvelki kararınız gereğince uzlete çekilerek hâlâ küsmekte haklı olduğunu isbat ediniz.

    Fatih'in bu teklifi papazlar için çok cazip gelmişti. Hemen Padişahtan aldıkları tezkere ile İslam beldelerine seyahate çıktılar. İlk vardıkları yerlerden biri Bursa idi... Bursa'da şöyle bir hadiseyle karşılaştılar:

Bir Müslüman bir yahudiden bir at satın almış, fakat hiçbir kusuru yok diye satılan at hasta imiş. Müslümanın ahırına gelen atın hasta olduğu daha ilk akşamdan anlaşılmış. Müslüman sabırsızlıkla sabahın olmasını beklemiş, sabah olunca da erkenden atını alıp kadının yolunu tutmuş. Fakat olacak ya, o saatte de kadı henüz dairesine gelmemiş olduğundan bir müddet bekledikten sonra adam kadının gelmeyeceğine hükmederek atını alıp ahırına götürmüş. Atını alıp götürmüş ama at da o gece ölmüş.

Hadiseyi daha sonra öğrenen kadı, atı alan müslümanı çağırtıp meseleyi şu şekilde halletmiş:

— Siz ilk geldiğinizde ben makamımda bulunsa idim, sağlam diye satılan atı sahibine iade eder, paranızı alırdım. Fakat ben zamanında makamımda bulunamadığımdan hadisenin bu şekilde gelişmesine madem ki ben sebep oldum, atın ölümünden doğan zararı benim ödemem lazım, deyip atın parasını müslümana vermiş.

Papazlar islam adaletinin bu derece ince olduğunu görünce parmaklarını ısırmışlar ve hiç zorlanmadan bir kimsenin kendi cebinden mal tazmin etmesi karşısında hayret etmişler.

Mahkemeden çıkan papazların yolu İznik'e uğramış. Papazlar orada şöyle bir mahkeme ile karşılaşmışlar:

Bir müslüman diğer bir müslümandan bir tarla satın alarak ekin zamanı tarlayı sürmeye başlar. Kara sabanla tarlayı sürmeye çalışan çiftçinin sabanına biraz sonra ağzına kadar dolu bir küp altın takılmaz mı? Hiç heyecan bile duymayan Müslüman bu altınları küpüyle tarlayı satın aldığı öbür müslümana götürüp teslim etmek ister;

— Kardeşim ben senden tarlanın üstünü satın aldım, altını değil. Eğer sen tarlanın içinde bu kadar altın olduğunu bilseydin herhalde bu fiata bana satmazdın. Al şu altınlarını, der.

Tarlanın ilk sahibi ise daha başka düşünmektedir. O da şöyle söyler:

— Kardeşim yanlış düşünüyorsun. Ben sana tarlayı olduğu gibi, taşı ile toprağı ile beraber sattım. İçini de dışını da bu satışla beraber sana verdiğimden, içinden çıkan altınları almaya hiçbir hakkım yoktur. Bu altınlar senindir dilediğini yap, der. Tarlayı alanla satan anlaşamayınca mesele kadıya, yani mahkemeye intikal eder. Her iki taraf iddialarını kadının huzurunda da tekrarlarlar.

Kadı, her iki şahsada çocukları olup olmadığını sorar. Onlardan birinin kızı birinin de oğlunun olduğunu öğrenir ve oğlanla kızı nikahlayarak altını cehiz olarak verir.

Papazlar daha fazla gezmelerinin lüzumsuz olduğunu anlayıp doğru İstanbul'a Hazreti Fatih'in huzuruna gelirler ve şahit oldukları iki hadiseyi de aynen nakledip şöyle derler:

— Bizler artık inandık ki, bu kadar adalet ve biribirinin hakkına saygı ancak İslam dininde vardır. Böyle bir dinin salikleri başka dinden olanlara bile bir kötülük yapamazlar. Dolayısıyla biz zindana dönme fikrimizden vazgeçtik, sizin idarenizde hiç kimsenin zulme uğramayacağına inanmış bulunuyoruz, derler.

24 Mart 2012 Cumartesi

Piknik Zamanı...

Uzun bir kışın ardından sımsıcak bir sabaha uyandı Öykü... Yine erken kalkmıştı. Güneşi gökyüzünde parıl parıl parladığını görünce hemen balkona çıktı. Hava hiç üşütmüyordu. Öykü havaların ısınmasına çok sevindi. Neşeyle annesinin yanına koştu. “Anne güneş çok güzel ve havada sıcacık.” Dedi. Annesi; “Evet bitanem bahar geldi. Artık günler daha uzun ve sıcak olacak. Bu güzel günü değerlendirmeye ne dersin?” Öykü şaşırdı. “Ne yapıcaz anne?”

20 Mart 2012 Salı

Biz Gidelim

By Emre GÜLER
3 yaşında yeni kardeşi olmuş bir kız çocuğu eve gelen bebeği önce öper biraz sever. Zaman zaman bebeğin odasına gelip gider birkaç gün geçince artık dayanamaz ve anneannesine kucağına gider;

- Hadi anane biz gidelim bunun gideceği yok :( der..

19 Mart 2012 Pazartesi

Biberon Temizliği



Biberon bebeklerin vazgeçilmezlerinden biridir… Anne sütü alsalar bile ıhlamur, elma suyu gibi ek gıdalar için biberona ihtiyaç duyarlar. Tabii birde sadece biberonla beslenen bebekler var. Biberon temizliği çok önemli bu yüzden hijyenik bir biberon için kullanılabilecek yöntemlerden bahsetmek istiyorum. Sağlık vakfının detaylı bir yazısını sizlerle paylaşıyorum. Umarım yararlı olur..

13 Mart 2012 Salı

Kitap Okuma Saati

Öykü elinde kitap paytak paytak koşarak geliyor. "Anne aççi.." Tam telaffuzunu harflerle ifade edemesemde bu Onun dilinde "aç" anlamına geliyor. Açıyoruz kitabı ve başlıyoruz okumaya.. Tam ilk cümleyi okurken Öykü sayfayı çeviriyor. Parmağımı tutuyor resimleri gösteriyor bende onların ne olduğunu söylüyorum. Öykü daha çok küçük. Hikayeyi takip edemiyor ancak resimlere bakıp parmağımı üstüne koyduğu şeyi tanıtmamı istiyor. Her defasında hızlıca sayıyorum. Zürafa, zebra, antilop, dere, ağaç, güneş... Bugünlerde Öykü Nesil Yayınlarından çıkan "Yardım etmezsem boyum uzamaz" kitabını okuyor :) Kitap kalın kartona basıldığı için yırtılmıyor kolay kolay yıpranmıyor. Bu açıdan  kitap küçük  yaştaki çocuklar için de ideal. Hikayesi de çok güzel.. Akıcı bir dili var. Meraklı Uğur serisinin 5.incisi "Yardımseverlik" konusunu işliyor.  Öykü bugünlerde elinden düşürmüyor sizin miniklere de tavsiye ederim.




Anneler babalar çocuklarımıza kitaplarını okuduk peki kendimize zaman ayırmayacak mıyız? Elbette ayırmalıyız.. Bizimde hem günün stresini atmak hem de düşünce ufkumuzu geliştirmemiz için kitap okumamız gerekiyor. Zira zaman hızla geçiyor. Çocuklarımız bilgi çağının içinde büyüyor. Onların öğrenme hızına yetişmek için çok çalışmamız lazım :) Bizimde onlara doğru yolu gösterip iyi nesiller yetiştirebilmemiz için kendimizi geliştirmemiz gerekiyor. Çok okumalı çok araştırmalıyız. Malumunuz Nisan ayı Peygamber Efendimiz (s.a.s.)'in doğduğu ay. Nisan ayının yaklaşmasıyla birlikte Peygamber Sevgisi üzerine düşünmeye başladım. İnsanlığın iftihar tablosunu ne kadar tanıyorum? Çocuğuma nasıl anlatabilirim? O'nun hayatıyla ilgili ne biliyorum. Bu yüzden Mart ayından itibaren başlayıp Onu (s.a.s) iyice tanımaya gayret etmeye karar verdim. Peygamber Efendimiz için yazılmış çok sayıda birbirinden değerli eser var. Bir arkadaşımın tavsiyesiyle  Nil Yayınlarından çıkan Fethullah Gülen'in kaleminden "Sonsuz Nur" eserini okumaya başladım.  Bu güzel eseri sizlerlede paylaşmak istedim.  Çok akıcı bir kitap. Anlatımdaki incelikle adeta o devre yolculuk yapıyorsunuz.. Okumanızı acizane tavsiye ederim.

12 Mart 2012 Pazartesi

Rüzgar ile Güneş

Bugün size Ezop Masallarından birini anlatıyorum.. Bir varmış bir yokmuş birgün güneş ve rüzgâr kimin daha güçlü olduğunu tartışıyorlarmış.
Rüzgâr;
"-Ben daha güçlü olduğumu kanıtlayacağım. Şu karşıdaki paltolu yaşlı adamı görüyor musun ? Paltosunu senden daha hızlı çıkaracağıma bahse girerim." demiş. Güneş bir bulutun arkasına çekilmiş ve rüzgâr kasırga şiddetinde esmeye başlamış. O kuvvetle estikçe ihtiyar adam paltosuna daha sıkı sarılıyormuş.Sonunda rüzgâr pes edip durmuş. Güneş bulutların arkasından çıkıp yaşlı adama nazikçe gülümsemiş. Çok geçmeden adam alnındaki teri silip paltosunu çıkarmış.
Sonra Güneş, rüzgâra dönmüş nazik ve dostça davranışın, şiddet ve güç gösterisinden daha etkili olduğunu söylemiş.

8 Mart 2012 Perşembe

Çocuklarda Ayakkabı Seçimi

Minik patikler, avuç içi kadar ayakkabılar daha bebekler doğmadan alınır. Bu tatlı ayakkabılara bakılıp minicik ayaklar hayal edilir. Ancak bebekler doğup ilk adımlarını atmaya başlayınca anne babayı bir telaş sarar. Acaba nasıl bir ayakkabı almalıyım? Hangisi ayak sağlığına daha uygun? Bende aynı duyguları yaşadığım için bu konuda biraz araştırma yapmıştım.

7 Mart 2012 Çarşamba

Hadi Parka....

Bugün hava çok güzel.. Çocukların kemiklerinin güçlenmesi için D vitamini alması gerekiyor. En iyi vitamini ise güneş ışığı... Anneler babalar eğer müsaitsenizse hemen giydirin minikleri ve parkın yolunu tutun.. Çalışan anneler üzülmeyin sizde çocuk bakımında size yardımcı olan kişiye rica edebilirsiniz.  Evinizin yakınındaki bir parka gidebilirler. Çocuklar hem güneş ışığı alsınlar hem de oynayıp zihinsel ve fiziksel olarak gelişsinler... Üstleri başları kirlenir diye tedirgin olmayın bırakın toprağa dokunsunlar. Çiçekleri koklasınlar karıncaları takip etsinler... Onların  kirli yüzlerindeki tebessüm paha biçilemez öyle değil mi?

2 Mart 2012 Cuma

Kar Taneleri

Öykü her sabah olduğu gibi yine erkenden uyandı ve pencereye koştu. Kuşları seyretmeyi çok seviyordu. O sabahta yine kuşları görmek için perdeyi açtığında gözlerine inanamadı. Her yer bembeyazdı. Annesinin yanına bağırarak koştu: " Anne anne her yer bembeyaz olmuş." Anneside; " Evet bitanem kar yağıyor. Kış gelince kar yağar. Allah her mevsimi özel yaratmıştır. Her mevsimin kendine ait özellikleri vardır. Kışında kar yağar böylece hava temizlenir. Toprak biraz dinlenir ve beslenir."
Öykü annesinden izin alıp sokağa çıktı. Arkadaşlarıda kalın kıyafetlerini giyinip sokağa çıkmışlardı. Kar topu oynadılar. Kardan adam yaptılar. Biraz yorulunca daha kolay bir oyun oynamaya karar verdiler. Aralarından birini seçip montuna düşen kar tanelerini saymaca.. Furkan "Benim üstümde sayın" diye gönüllü olunca hep beraber onun etrafına toplandılar. Düşen kar tanelerini tek tek saymaya başladılar. 1-2-3-4... derken Öykü'nün dikkatini birşey çekti. "Arkadaşlar bakın her kar tanesi birbirinden farklı şekilde yağıyor." Hep birlikte kar tanelerine dikkat kesildiler. Hakikaten her biri birbirinden farklıydı. Yorulup eve gittiklerine Öykü kapıdan girer girmez heyecanla; "Anne biliyor musun kar tanelerinin şekilleri birbirinden farklı."
Annesi de; "Evet yavrum kar tanelerinin hepsi birbirinden farklıdır. Şöyle düşün karşıdan gelen iki insan var ama çok uzaktan geliyorlar. Onların geldiğini görürsün ancak yüzlerindeki ayrıntıyı seçemezsin. İkisi birdir. Oysaki sana yaklaştıkça birbirinden farklı özelliklerinin olduğunu görürsün. Göz yerleri, yüz hatları, saçları hep birbirinden farklıdır. Cenab-ı Allah her birimizi farklı görünüşlerde yarattığı gibi kar tanelerine kendilere has şekiller vermiştir." Öykü tekrar cama koştu ve yağmaya devam eden kar tanelerini seyretti. Babası gelince koşarak bugün yaşadıkları ve annesinin söylediklerini onada anlattı.  

1 Mart 2012 Perşembe

Beni Neden Unuttunuz?

Öykü'nün 4 yaşındaki bir kız arkadaşı bir gün bir alışveriş merkezindeki oyun parkında oynarken  bir çocuk kanalı çekim yapmaktadır. Tabii bu kendi kendine oynayan sevimli yavrucağı da çekerler.  Derken bir gün evde babasıyla oynarken birden televizyonda kendini görür ve ağlamaya başlar. Neden mi? 
" Beni neden parkta unuttunuz?"  diye:))


Ne kadar tatlılar... Çocuklar hayatımızın rengi...

29 Şubat 2012 Çarşamba

Öykü'nün Çiçekleri


Öykü bir gün ormanda gezerken çok güzel çiçekler görmüş. Annesinin "Allah kainatı çok güzel bir düzen içinde yaratmıştır. Onu bizim için çiçeklerle ağaçlarla süslemiştir. Beslenmemiz için sebzeler meyveler yaratmıştır." sözü aklına gelmiş. "Gerçekten Allah ne güzel çiçekler yaratmış. Hepsi birbirinden farklı. Kokuları renkleri. 

28 Şubat 2012 Salı

Fındık Nerede?


Yeşilin her tonunun bulunduğu kocaman bir ormanın kenarında güzel bir köy varmış. Köyün hemen yanında bir dere şırıl şırıl akarmış. Bu köyde yaşayan dedesiyle ninesini ziyarete gelen Öykü ,Nazlı, Eymen ve Metin ile çok iyi arkadaş olmuş.  
Çocuklar hep birlikte zıplama yarışması yapıyorlarmış. Hedef olarak belirdikleri noktaya zıplayarak ilk varan Öykü ile Eymen olmuş.  Gerçekten de çok güçlü kemiklere sahiplermiş. Hiç yorulmadan çok hızlı  zıplamışlar. Çocuklar yarışmayı bitirmiş başka bir oyun düşünürken Sütçü Said amca koşarak yanlarına gelmiş. 
"Çocuklar ineğim Fındık kayboldu. Onu gördünüz mü?" demiş.
Metin; "Hayır görmedik." demiş. Öykü; "Ben Fındığı tanıyorum. Hadi hep birlikte onu arayalım." demiş. Nazlı Fındığı nereden tanıdığı sorunca, Öykü; " Günde 2 bardak süt içiyorum. Annemde her sabah taze süt alıyor. Said amca bazen Fındıkla birlikte süt getiriyordu. Bende onu seviyordum." demiş.
"Su içmek için dereye gitmiş olabilir." demiş Eymen. Hemen derenin kenarına gitmişler ancak Fındık orada yokmuş. "Fındıııııkkk" diye seslenerek ormana doğru yürümeye başlamışlar.  Rengarenk çiçeklerin ve ağaçların arasında yürürken Öykü birden durmuş. "Arkadaşlar işte Fındık orada.." diye bağırmış. Çocuklar hemen Sütçü Said amcaya haber vermişler. 
Sütçü Said amca Fındığın bulunmasına çok sevinmiş. Öykü ve arkadaşlarına çok teşekkür etmiş. "Fındık ormanda belkide evini hiç bulamayacaktı. Size teşekkür ederim. Gelin size birer bardak taze süt ikram edeyim." demiş. Metin; "Ben sütü sevmiyorum. İçmeyeceğim" demiş. Sütçü amca; "Süt çok faydalıdır. Kemiklerini güçlendirir boyunu uzatır. Çabucak büyürsün. Sütün tadına bir baksan çok seversin." demiş. Nazlı da süt içmek istememiş ancak Öykü ve Eymen her gün süt içtiklerini anlatmışlar. Nazlı; "Zıplama yarışmasında hiç yorulmadınız. Bacaklarınızda hiç ağrımadı. Demek kemiklerinizin bu kadar güçlü olmasının sebebi sütmüş. Bundan sonra bende süt içicem." demiş. Öykü; "Metin sütün tadına bir bak. Annem içine bazen bal bazende kakao koyar. Çok lezzetli olur. Hadi bizimle birlikte iç." demiş. Metin arkadaşlarını kırmamış ve hep beraber süt içmişler. Gerçektende güçleri yerine gelmiş ve Fındıkla Sütçü amcanın bahçesinde koşup oynamışlaaaar. Masalda burda bitmiiişşşş...

Not: Bu masaldaki resim S.Kongur tarafından çizilmiştir.

23 Şubat 2012 Perşembe

İlk adım...

Bir adım atmak istedim. Kızım için kendim için... Bir iz kalsın anılarımızdan.. Tam hafızalarımızdan silinmek üzereyken yeniden anımsamamızı sağlayan bir kayıt olsun. Kayıtlara geçsin istedim; "Kızımı ne kadar çok sevdiğim"...
Yaşanmış hikayelerin bütünü romanlaşan hayatlarımızı oluşturuyorsa eğer benim en güzel Öyküm 23 Ekim 2010'da başladı.. Öyle güzel öyle tatlı bir Öykü ki anlat anlat bitmez:)
Vee son olarak diyorum ki gelin sizde benim Öyküm'de yer alan bir kahraman olun ve hep birlikte güzel bir roman yazalım tüm dünya çocukları için....